Otuz Milyon Kelime kitabını hem hamileyken hem lohusayken okumaya başladım ama ikisinde de odaklanmakta zorlandığım için devam etmedim. Anlatılanlar bilime dayalı ve kanıtlanmış olduğu için, bu kitabı kendimi vererek, iyice anlayarak ve sindirerek okumak istedim. Ebeveynlik ile okuduğum, araştırdığım her şeyde olduğu gibi bunda da önemli gördüğüm noktaları Oğuzhan’la paylaşmak için notlar alıyordum. Bu notları burada sizlerle de paylaşarak, kitabı okuyamayanlara en azından önemli noktaları aktararak belki yardımcı olurum diye düşündüm. Bu postta kitapta ilk 3 yıldaki ebeveyn konuşmasının önemini anlatan alıntıları derledim.
Bir çocuğun gelecekteki öğrenme gidişatını belirleyen temel faktör, ilk yıllarındaki dil ortamıdır.
İnsan beyninin temel bağlantıları ile tüm düşünce ve öğrenmenin temeli, büyük ölçüde hayatımızın ilk üç yılında gerçekleşir. Bilim sayesinde, optimum beyin gelişiminin dile bağlı olduğunu artık biliyoruz. Duyduğumuz kelimeler, kaç tane kelime duyduğumuz ve bunların nasıl söylendiği, beyin gelişiminde belirleyici faktörlerdir. Bu sınırlı zaman dilimi ihmal edilirse, sonsuza denk kaybedilebilir ve bu yüzden önemi oldukça fazladır.
Birkaç istisna dışında, ebeveynler çocuklarıyla konuştukça, çocukların kelime hazineleri de o kadar hızlı gelişiyordu ve çocukların üç yaş sonrası IQ test puanları da o kadar yüksekti.
Bir çocuğun duyduğu sözcük sayısı önemli olmakla birlikte, emirler ve yasaklar da çocuğun dil edinme kabiliyetinin gelişmesini engelliyordu. Bir çocuğun ebeveyni ile etkileşimi ebeveyn tarafından ‘Yapma!’, ‘Dur!’, ‘Onu bırak’ şeklinde emir ifadeleriyle başladığında, bunun gelişimi olumsuz etkilediğini gördük.
Dil edinimi ve zeka üzerinde başka iki faktörün de etkili olduğu görülüyordu. İlki, çocuğun işittiği sözcük dağarcığının çeşitliliğiydi. Sözcük dağarcığı ne kadar azsa, çocuğun üç yaşındaki başarısı o kadar düşüktü. Diğer faktör ise ailenin konuşma alışkanlıklarıydı. Daha az konuşan ebeveynler daha az konuşan çocuklar yetiştiriyordu.
Beynimizin fiziksel olarak büyümesi büyük ölçüde dört yaşımıza kadar tamamlanır. Çocuk olarak rahat öğrenmemiz ve tüm yaşamımızın tasarımı çoğunlukla bu ilk yıllarda yaşadıklarımızla ilişkilidir. Peki bu neden acı bir gerçektir? Çünkü bebekler hayatlarının bu döneminde “Yanlış yapıyorsun!”, “Benimle daha fazla konuş!”, “Lütfen, benimle güzel konuş!” deme yetkisine sahip değildir. Tıpkı yeterli yiyecekten yoksun bir bebeğin hayatının ilk üç yılında hayatta kalabilmesi ama hiçbir zaman kendi potansiyel boy uzunluğuna ulaşamaması gibi, beyni yeteri kadar dilden yoksun olan bir bebek de hayatta kalır ancak ciddi düzeyde öğrenme güçlüğü yaşar ve asla entelektüel kapasitesine tam olarak ulaşamaz.
Doğumdan sonra geçen birkaç yıl içinde, oldukça güçlü veya tehlikeli derecede hassas olan ve yaşamımız boyunca başarılarımızı etkileyen bir beyin devresi yaratılır. Bunu belirleyen temel faktörler nelerdir? En temelde genetik, hayatımızın ilk yıllarındaki deneyimlerimiz ve bunların yaşam boyu birbirleri üzerindeki etkileri. Bunlar olumlu da olabilir, olumsuz da.
Sözcük miktarı önemlidir elbette ama yalnızca ebeveyn tarafından sağlanan sevgi dolu ve geliştiren bir ilişkinin bir parçası olarak önemlidir. Birçok kelime söylenebilir fakat bu kelimelerin beyindeki olumlu etkileri, çocuğun ihtiyacına ne derece yanıt verdiklerine ve ne kadar içtenlikle söylendiklerine bağlıdır.
Bir ebeveynin çocuğuyla konuştuğu kelimelerin sayısına ve konuşma şekline bakarak söyleyebiliriz ki; ebeveyn dili matematik, uzamsal akıl yürütme ve okuryazarlıktaki potansiyellerimize erişme kabiliyetimizin yanı sıra davranışlarımızı, stres karşısındaki tepkimizi, azmimizi ve hatta ahlaki kişiliğimizi etkiler.
Bilimin bize gösterdiği şey; sahip olduğumuz potansiyellere ulaşmanın, doğumdan yaklaşık üç yaşına kadar beyinlerimiz gelişirken yaşadıklarımızla ilgili olduğudur. Kısacası anne babamız aracılığıyla bize verilen genetik potansiyeller azaltılabilir ve hatta yok edilebilir. Ya da bu potansiyellere, ebeveynlerimiz tarafından çocukken bize sunulan dil ortamı sayesinde ulaşabiliriz.
Comments